Ege’nin ışıldayan elması: Mordoğan

Yılın her günü eksik olmayan rüzgarını, denizin ve nergis çiçeklerinin büyüleyici kokusuyla harmanlar Mordoğan, bir de tarih öncesinden Narcissus ve Echo’dan aşkın kokusunu getirir.

Karaburun Yarımadası’nın kuzey-güney yönünde uzanan dağların eteklerinden kıvrılarak giden yol, eşsiz bir manzara ziyafetiyle çıkarır sizi gizli cennet Mordoğan’a. Denizin tüm tonlarından, yeşilin huzur veren renklerine kadar bütün cömertliğini sunar doğa bu topraklarda. Yılın her günü eksik olmayan rüzgarını, denizin ve nergis çiçeklerinin büyüleyici kokusuyla harmanlayıp, tarih öncesinden Narcissus ve Echo’dan gelen aşkın kokusunu getirir. Sırtını funda, çam ve zeytin ağaçlarına yaslamış, önünü ise Ege denizinin göz alıcı maviliğine dönmüş bu şirin belde, ziyaretçilerine unutulmaz bir anı bırakır. Kış ayından çıkarken, ilkbaharın müjdecisi güzelliğin ve saflığın simgesi çiçekler, Mordoğan’da bir başka güzel açar. Bu şirin belde, Mordoğan adını güneşin ilk ışıklarıyla birlikte dağlarındaki kır çiçeklerine, sümbüllerine ve nergislerine sinen morluktan alır.

Karaburun ilçesine bağlı Mordoğan beldesi, İzmir il sınırları içinde İzmir- Karaburun yolu üzerinde İzmir’e 80 kilometre mesafede yer alır. Doğuda Ege Denizi ile sınırlı, kuzey ve batıda Karaburun, güneyde Balıkova ile komşudur. Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Yaz aylarının sıcağını Ege’den esen imbat rüzgarları biraz olsun serinletir. Eğimli ve düz alanlarda zeytinlikler, ovalarında ise nergis bahçeleri ile tarım alanları yer tutar. Toprak özelliklerine bağlı olarak maki-funda ve çam ağaçları bulunur. Bölgenin iklimi, aromalı bir yapıya sahip olan defne yaprağı, kekik gibi bitkilerin yetişmesine de olanak verir. Kuzey ve batı yönünde uzanan kıyıları ve göz alıcı koy manzaralarıyla izlemeye değer bir görsellik keyfi yaşatır.

“Tarihte Mordoğan”

Karaburun Yarımadası’nın ve Mordoğan’ın tarihi, Prehistorik döneme kadar uzanır. Bölgede yapılan çalışmalarda M.Ö 4 bin (Kalkolitik dönem) yıllarına ait olduğu saptanan bir takım buluntular gün yüzüne çıkarılmıştır. En bilinen yönüyle asıl yerleşim M.Ö 12. ve 11. yüzyıllarda, Anadolu’da Hitit uygarlığının sona ermesinin ardından Aka göçleri “Aiolya” ve “Ionia” bölgelerinin kurulması ile daha da belirginleşmektedir. Bu dönem içerisinde çok önemli 12 Ion kenti kurulmuştur. Ege Denizi’nde bulunan Sakız (Khios) ve Sisam (Samos) adaları ile Miletos, Myus, Priene, Efes, Kolophon, Teos, Lebodos, Erythrai (Ildırlı), Klazomenai, Phokaia (Foça), bu dönem içinde kurulan kentlerdir.

Mordoğan M.Ö 4. yüzyılda, “Mimas” ismi ile kurulmuştur. İdari bakımdan Erythrai Krallığı’na bağlı olan Mimas, ticari ilişkileri bakımından Klazomenai Kenti ile alışveriş içerisinde olmuştur. M.Ö 5. yüzyılın sonlarına doğru Erythrai, Pers İmparatorluğunun egemenliği altına girmiş ve M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in Pers’leri yenmesiyle tekrar bağımsızlığına kavuşmuştur. Bergama Krallığı’nın Roma İmparatorluğu’na bağlanmasının ardından Erythrai’de Roma topraklarına katılmış, daha sonrada Doğu Roma kenti olmuştur. Mimas ismi, eski haritalarda Romalı şair Ovidişun’nun Truva Savaşlarını anlatan dizelerinde geçmektedir. O dönemlerde Erythrai Krallığı’nda ölüme mahkum edilen tutuklular son zamanlarını geçirmeleri için Mimas’a (Karaburun Yarımadası) gönderilirmiş. Akdağ civarında 4. yüzyıldan kalma, siyah granitten yapılmış Mimaslılara ait bir mabet bulunmaktadır. Mimas halkı bu mabette toplanır, ayinler düzenler, bereket tanrısından yağmur ve bol ürün vermesi için dua ederlermiş. Yarımada, Doğu Roma’dan sonra kurulan Bizans yönetimine geçmiş, 1086-1095 yılları arasındaki sürede Çaka Bey tarafından Türklerin yönetimine alınmış, sonra tekrar Bizans yönetimine girmiştir.

Bu bölgenin tamamen Türklerin eline geçmesi 14. ve 15. yüzyıllarda Aydınoğlu Mehmet Bey’in bölgeyi almasıyla başlamıştır. Cenevizli korsanların saldırılarına zaman zaman maruz kalan Mordoğan, yerleşim yerlerini denizden görülemeyecek kadar iç bölgelere yapmaya zorlanmıştır. Bugün dahi denizden bakıldığında yarımada bölgesindeki çoğu köy görülememektedir. Mordoğan, Cenevizliler, Selçuklular, Aydınoğulları hakimiyetlerinin ardından, 1426 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Birinci Dünya Savaşı zamanında Karaburun Yarımadası işgalci güçlerin eline geçmiş ve işgal, Büyük Zafer sonrasında 1922 tarihinde sona ermiştir.

Mitolojide Mordoğan

Mordoğan ve Karaburun, Yunan mitolojisinde sıkça yer alır. Kendisi de bu topraklarda doğan Homeros’un ünlü eseri Oddysea’da Rüzgarlı Mimas Dağı, bugün Bozdağ olarak adlandırılan dağdır. Mitolojik tanrılarla savaşan ve Tanrı Zeus’u çok zorlayan Mimas isimli devin, üzerine erimiş demir, çelik ve bakır dökerek öldürüldüğü ve bir daha uyanmamak üzere dağın altına gömüldüğü hikayesi anlatılır. Hera’nın, çapkınlığı ile bilinen kocası Zeus’u izlemesi için İris’i (tanrıların habercisi olan tanrıça) yüksek tepelere yerleştirdiği ve buradan izlettiği de efsaneler arasında yer alır.

Belki de Mordoğan’a özgü en güzel mitolojik öykülerden birisi, Narcissus efsanesidir. Efsaneye göre, 78 çeşit mor çiçek bulunan, mitolojide Çiçek Tanrıçası Flora’nın bahçesinin de içinde olduğu yerde, Irmak Perisi Nana, pınarda yıkanıp, ağaçların gölgesinde yatarmış. Her zaman güzel bir oğlan çocuğu olmasını isteyen bakire Nana’nın bu isteği, bir gün tanrılar tarafından kabul edilir ve dünyalar güzeli bir erkek doğurur. Adını, Narcissus koyar. Zaman geçer, Narcissus büyür, yakışıklı bir delikanlı olur. O zamanlar Echo adında dünyalar güzeli orman perisi vardır. O kadar güzeldir ki, görenler dönüp bir daha bakar. Bu sırada Zeus’un kendisini bir orman perisiyle aldattığını öğrenen Hera, çok öfkelenir ve hışımla orman perilerinin yaşadığı koruluğa gider. Bunu gören periler korkudan kaçarlar ve sadece zavallı Echo kalır. Hera bu güzel periyi görürü görmez, haksız bir şekilde cezalandırır ve Echo, derdini anlatamaz olur. Sadece kendisinden önce kim konuştuysa, son sözlerini tekrarlayacaktır. Bir gün ormanda gezinirken, yakışıklı Narcissus’u görür ve aşık olur. Onunla konuşmak ister ama üzerindeki lanet nedeniyle yapamaz. Bir gün eline bir fırsat geçer. Echo’yu gören Narcissus, “Kimse var mı burada?” diye seslenir. Echo’da “Burada, burada” diye tekrarlar. Narcissus, çok şaşırarak, ormana kaçıp gider. Bir gün yüreğinden yaraladığı kızlardan biri Narcissus’u tanrılara şikayet eder ve cezalandırılmasını ister. Tanrıların, ‘’Başkalarını sevmeyen, kendini sevsin’’ diye cezalandırdığı Narcissus, bir gün bir pınarın yansımasında gördüğü siluetine aşık olur. ‘’Kendime olan sevgimle yanıyorum, yalnız ölüm kurtarır beni der”, pınarın başında sürekli kendini seyrederek eriyip gider ve sonunda ölür. Echo ise pınarın kenarına geldiğinde anlar ki, Narcisus ölmüştür ve onun yerinde güzeller güzeli bir çiçek kalmıştır. Echo, en son çiçeğin başında ağlarken görülür. Acısını alıp mağaralara gizlenen Echo, efsane bu ya, belki hala oradadır ve kim yüksek sesle bir şey söylese tekrarlamaktadır. Mordoğan’ın kırlarında nergis olarak yaşayan Narcissus, tıp biliminde kendini beğenmişlik hastalığı olarak adlandırılan narsizme de ismini vermiştir.

Bu yazı Süleyman Duman’a aittir. Fotoğraflar ise Süleyman Duman, Mordoğan Belediyesi arşivi’nden alıntıdır.